“Hz. Muhammed ve Gençlik ve İslam’da Kadının Yeri” konulu konferans verildi

İlim Yayma Cemiyeti Bismil Şubesi tarafından “Hz. Muhammed ve Gençlik ve İslam’da Kadının Yeri” konulu konferans verildi.

İlim Yayma Cemiyeti Bismil Şubesi tarafından, Mecit Çelik Kız Anadolu İmam Hatip proje lisesi ve Selahaddin Eyyubi Anadolu İmam Hatip proje lisesi öğrencilerine yönelik Dicle üniversitesi ilahiyat fakültesi Dekanı Prof. Dr. Musa Bağcının sunum yaptığı “Hazreti Muhammed ve Gençlik ve İslamda Kadının Yeri” konulu konferans verildi.

Dicle üniversitesi ilahiyat fakültesi Dekanı Prof. Dr. Musa Bağcı tarafından verilen konferansa, Bismil Kaymakamı Ve Belediye Başkanı Enver Hakan Zengince, İlçe Milli Eğitim Müdür Aziz Doğan, Belediye Başkan Yardımcısı Rıdvan Akyol, HÜDA PAR ilçe Başkanı Ali Bilmez ve çok sayıda davetli de katıldı.

İlim Yayma Cemiyeti Bismil Şube Başkanı Şerif Aras, Bismil Kaymakamı Ve Belediye Başkanı Enver Hakan Zengince, başta olmak üzere, konferansa katılanlara teşekkür etti.

Aras; İlim Yayma Cemiyeti Bismil Şubesi olarak Mecit Çelik Kız İmam Hatip proje lisesi ve Selahaddin Eyyubi İmam Hatip proje lisesi öğrencilerine, “Hz. Muhammed ve Gençlik ve İslam’da Kadının Yeri” konulu konferanslar Dicle üniversitesi ilahiyat fakültesi dekanı Prof Dr Musa Bağcı Hocamızı sunumuyla yapıldı. Bismil Kaymakamı Ve Belediye Başkanı Enver Hakan Zengince Davetimize icabet ettiğinde dolayı teşekkür ettik. İlim Yayma Cemiyeti Bismil Şubesi adına Konferans katılım gösteren başta İlçe Kaymakamımız ve Belediye Başkanı Sayın Enver Hakan Zengince ‘ye İlçe Milli Eğitim Müdür Aziz Doğan’a Belediye Başkan yardımcısı Rıdvan Akyol’a, Hüda Par ilçe Başkanı Ali Bilmez’e, Mecit Çelik İmam Hatip Proje okul Müdüresi Müzeyyen Tarhan’a , idarecileri ve öğretmenlerine , Selahaddin Eyyubi imam hatip proje okul Müdürü Mehmet Aydın’a idarecilere ve öğretmenlerine ve teşekkürü bir borç biliriz. Allah razı olsun” İfadelerini kullandı.

Konferansa katılan Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Musa Bağcı, “Hz. Muhammed ve Gençlik ve İslam’da Kadının Yeri” temalı bir konuşma yaptı.

Bağcı şöyle konuştu;

İnsan hayatının en önemli çağı, çocukluktan çıkıp ergenlikle başlayan ve olgunluk dönemine kadar devam eden gençlik çağıdır. O, hayatın en önemli kilometre taşlarını oluşturan ve Allah’ın insanlara bahşettiği en büyük nimetlerden biridir. Osmanlıca sözlüklerde genç kelimesinin karşılığı olarak “hazine, define ve kenz” gibi anlamlar verilmiştir. “Gençlik bir hazinedir” sözü de bu manadan ilham alarak söylenmiş güzel bir sözdür.

Hz. Peygamber bu bağlamda gençliğin ne denli kıymetli olduğunu bildirme anlamında “Ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin kıymetinin bilinmesi ve zaten kısa olan insan hayatının dünya ve ahiret dengesi gözetilerek değerlendirilmesine dikkat çekmektedir.

Hz. Peygamber kişinin gençliğini Allah’ın rızasına uygun ve onun çizdiği doğrultuda geçirip geçirmediğinden mutlaka sorgulanacağını şu ifadelerle haber vermektedir. “Kıyamet günü Âdemoğlu şu beş şeyden sorgulanmadıkça Rabbinin huzurunda (sorgudan) kurtulamayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, bildiğiyle ne denli amel ettiğinden.”

Bu mesajlarıyla Peygamberimiz’in bütün gayret ve hedefinin, inançlı, dindar, ahlaklı ve iffetli bir gençlik oluşturmayı hedeflemektedir. Zira Efendimiz pek çok hadisinde faziletli gençleri övmüş, onların ahirette ayrıcalıklı kişiler olacağını belirtmiştir. Şu hadise kulak verelim: “Allah yedi sınıf insanı hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde arşının gölgesinde gölgelendirecektir. Bu özelliğe sahip mü’minler arasında Hz. Peygamber “Adaletli yönetici”“Rabbine ibadetle yetişen gen甓Kalbi mescidlere bağlı olanlar”, “Allah için birbirini seven insanlar”, “Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diyerek yaklaşmayan genç”, “Sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka verenler”, “Tenha yerde Allah’ı anıp gözyaşı dökenler,” saymaktadır. Bu özlü mesajdan hareketle “Gençliğini yaşamak”tan amacın, inançlı, ahlaklı ve iffetli yaşamak olup bir takım sufli arzuların peşinden koşmak olmadığı, aksine hayatını Rabbine ibadetle geçirmek ve güzel-alımlı kadınların kendisine süfli bir takım tekliflerine karşı “Ben Allah’tan korkarım” diyerek iradesini Allah’ın iradesine boyun eğdirmek olduğu ifade edilebilir. İyi bir insan ve iyi bir Müslüman olmanın yolu ancak bu şekilde gerçekleşir.

İnsan ergenlik çağından sonra o gençlik atmosferi içinde nefsine ve şeytana uyarak günah işleyebilir. Bu bakımdan tevbe kapısı daima açıktır. Önemli olan günah işlememek değil, günahta ısrar etmemektir. Peygamberimiz nefsine ve şeytana yenik düşen bir gencin günahlarının farkına varmasının ve bu sebeple tevbe etmesinin Allah katında çok değerli olduğu anlamında “Allah tevbe eden genci sever.” buyurmaktadır. Başka rivayetlerde ise “Allah, gençliğini Allah’a itaatle geçiren genci sever.”“Yaşından dolayı bir ihtiyara ikramda bulunan genç için, Allah Teâlâ ona ikram edecek kimseler hazırlar.” buyurarak gençleri sanki yaşlılar diyarına götürmüş, gençlerin de yaşlanacağı ve ikrama muhtaç olacağı duygusunu onlarda uyandırmıştır.

Hz.Peygamber gençlere özel bir önem atfetmesi nedeniyle onun etrafında bulunan ilk Müslümanların çoğunluğunun gençler olduğu görülmektedir. Zira o, İslam’ı tebliğ ederken, toplumun vizyonu açık, yenilikçi, idealist ve enerjik kesimini oluşturan gençlerden büyük ölçüde destek almıştır. Bu sebeple onun etrafında pervane olan gençlerin çoğunluğu 30 yaşın altında olduğu belirlenmiştir. Örneğin, genç yaşta İslam’ı kabul edenlerden Hz. Ali 10, Abdullah b. Ömer ve Ubeyde b. el-Cerrah 13, Ukbe b. Amir 14, Cabir b. Abdullah ve Zeyd b. Harise 15, Abdullah b. Mesud, Habbab b. Eret ve Zubeyr b. Avvam 16, Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebi’l-Erkam, Sa’d b. Ebi Vakkas ve Esma bint Ebî Bekr 17, Muaz b. Cebel ve Musab b. Umeyr 18, Ebû Musa el-Eşari 19, Cafer b. Ebî Talip 22, Osman b. Huveyris, Osman b. Affan, Ebû Ubeyde, Ebû Hureyre ve Hz. Ömer 25-31 yaşlarında idiler.

Semure b. Cundeb’in naklettiğine göre, Hz. Peygamber ashabına, müşriklerin gençlerini öldürmemeleri talimatını vermişti. Abdullah, babası Ahmed b. Hanbel’e bunun ne anlama geldiğini sorunca O: “Yaşlı neredeyse İslam’a girmez! Genç ise İslam’a yaşlıdan daha yakındır.” demiştir. Bu açıklama, Hz.Peygamber’in gençlere yönelik tavrının ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir.

Hz.Peygamber gençlerin eğitimine, terbiyesine ve çeşitli makam ve mevkilerde görevlendirerek İslam’a ve toplumsal yapıya faydaları konusunda öncülük etmiştir. Genç sahabilere bizzat sevgisini ve hoşgörüsünü göstermiş, onlar da Efendimizi sevmişlerdir. Hz.Peygamber Medine şehrine hicreti esnasında şehre ulaştığında bütün çocuklar ve gençler onu karşılamış ve o: “Beni seviyor musunuz gençler!” deyince, onlar da hep bir ağızdan “tabiî ki seviyoruz Ey Allah’ın Rasulü!” cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine Hz.Peygamber: “Ben de sizi çok seviyorum.” buyurmuştur. Hz.Peygamber vahiy kâtiplerini genellikle gençler arasından seçmiş, onların dini konularda fetva vermesine ve öğretmenlik yapmasına müsaade etmiştir. Mescidin yanında bulunan “suffe” adlı mekânda sahabilerin eğitimine büyük bir önem vermiştir. Ordu içinde yaşlı sahabiler bulunmasına rağmen yeteneğine güvendiği genç sahabileri ordu komutanlığı ve sancaktarlık görevlerinde istihdam etmiştir. Hz.Peygamber etrafındaki insanlara katı ve kaba değil, son derece hoşgörülü ve müsamaha ile davranmış ve onların İslam’la müşerref olmalarına vesile olmuştur.

Hz.Peygamber gençlerin bazen duygu ve temayüllerine hitap ederek onlara dua ediyor, kimi zaman da onları överek gururlarını okşamayı ihmal etmiyordu. Örneğin, Abdullah b. Abbas için, “Allah’ım, onu dinde fakih kıl ve ona tevili öğret”diyerek ona dua ederken, genç Ebû Musa el-Eşarî’ye de, “Ey Musa! Sana Davud ailesinin sesi gibi güzel bir ses verilmiştir.” diyerek onu övmüştür.

Hz.Peygamber gençlerin yaptıkları hatalı davranışlar konusunda onları mahcup edecek ve utandıracak bir tavır sergilememiş, aksine hatalarını son derece hoşgörülü bir biçimde ve uygun bir ifade tarzıyla uyararak düzeltmiştir. Muaviye b. Hakem başından geçen bir olayı şöyle anlatır: Muaviye, Hz. Peygamber’in arkasında namaz kılarken, aksıran bir adama, “Yerhamukellah” diyerek karşılık vermişti. Çünkü namaz kılarken konuşulmayacağını bilmiyordu. Yanındakiler Muaviye’ye bakmaya başladılar. Muaviye onlara da Size ne oluyor ki, bana bakıp duruyorsunuz” deyince, bu defa yanındakiler onu ikaz etmek için ellerini dizlerine vurmaya başladılar. Muaviye onların kendisini susturmak istediklerini anlayınca, sustu. Bundan sonrasını Muaviye b. Hakem şöyle anlatıyor: “Anam babam Rasûlullah’a feda olsun. O’nun kadar güzel öğreten bir öğretmen hiçbir zaman görmedim. Vallahi O, namazı kılınca beni ne dövdü ne de azarladı. Sadece namazda dünya kelamı konuşulmayacağını, ancak tesbih, tekbir yapılarak Kur’ân okunabileceğini söyledi.

Hz.Peygamber “Eğer sen kaba, katı yürekli olsaydın, kuşkusuz etrafından dağılır giderlerdi.” ayeti gereğince özellikle gençlere son derece müsamahalı ve yumuşak davranmıştır. O nefret ettiren değil, daima müjdeleyen ve kolaylık yolunu yöntem olarak seçmiştir. Bizzat o öğretirken bağırıp çağırmaz, kimseyi incitmez, küçümseyici ve aşağılayıcı tavırlardan sakınırdı.

Hz. Peygamber’in gençleri teşvik eden bu sıcak ve samimi ilgisi sayesinde, genç sahabiler, canlarını, mallarını, ailelerini Allah yolunda feda edecek kıvama gelmişlerdi. Müslüman olur olmaz birçoklarının başta ailesi olmak üzere, Mekkelilerden gördükleri baskılar, korkunç işkenceler, açlık ve abluka yılları onları asla yıldırmamıştır. Onlar, Allah Rasûlü’nden aldıkları inanç ve ahlakın gereği olarak, yalnız Mekke’den ayrılmayı değil, zamanı geldiğinde dünyadan ayrılmayı dahi göze almışlardır.

Hz.Peygamber tebliğe başladığı zaman toplumun her kesiminden tüm insanları ayırım yapmaksızın davet etmiştir. İlk Müslümanlara bakıldığında toplumun çeşitli katmanlarından kişiler olmakla beraber gençlerin çoğunlukta olduğu görülmektedir. İlk Müslüman genç sahabiler arasında güçlü kabilelere mensup kişiler olduğu kadar, desteği olmayan zayıf ve köle olan kimseler de bulunuyordu. Bilal-i Habeşi, Ammar b. Yasir, Sümeyye gibi pek çok zayıf kişiler, her türlü fiili saldırı, iftira, eziyet ve işkencelere maruz kalmışlardır. Bütün bu şiddet ve psikolojik travmalara rağmen Hz.Peygamber’in davetine tereddütsüz ilk icabet eden yine genç sahabiler olmuştur. Onlar sadece Allah’ın rızasını gözetmişler, dünya malını kaybetme, yaralanma ve ölüm gibi maruz kaldıkları bir takım musibetler onları yollarından ayıramamıştır. O gençler, Hz.Peygamber’in etrafında pervane olmuşlar, ila-yı kelimetullah (Allah’ın isminin yüceltilmesi) uğrunda canlarını feda etmekten kaçınmamışlardır. Onlar Hz.Peygamber’e büyük bir muhabbet ve teslimiyet içinde İslam’ın ilkelerine sımsıkı sarıldılar. Onlar en zor şartlar altındayken dahi yalnızca Allah’ın rızasını gözeterek (ihlas) günümüzün gençliğine de örnek olmuşlardır. Onlar yaşayan Kur’an olmuşlar, onun ilkelerini temel düstür olarak benimsemişlerdir.

Hz. Peygamber, asırlardır süregelen bir cahiliyye toplumunu, 23 yıllık peygamberliği süresince etrafında bulunan dinamik, idealist, yenilikçi gençlerle birlikte Asr-ı Saadet toplumuna çevirmeyi başarmıştır. Allah’ın hidayeti ve Hz. Peygamber’in tezkiyesi neticesinde cahiliyye döneminin zorba ve müşrik insanlarının, çok kısa sürede gerçekleşen bu toplumsal değişimle, nasıl örnek bir nesil olduklarına tarih şahittir. İşte bu sebeple olmalıdır ki, bazı usûl alimleri, “Rasûlullah’ın peygamberliğini isbat için hiçbir mucize olmasa dahi, sadece O’nun (sav) ashabı bile (bunun isbatına) yeter.” demişlerdir. Yani, O’nun (sav) tezkiyesiyle oluşan bu yeni ve medeni toplumun, bir Ashab-ı Kiram toplumunun vücuda gelmesi âdetâ mûcizevî bir değişimdir ve yalnızca böyle bir neslin oluşumu bile O’nun (sav) Peygamberliğini isbat eder.

Son olarak gençlik denildiğinde sadece erkek çocuklar hatıra gelmemelidir. Gençlerin yarısını genç kızlar oluşturmaktadır. İslam’ı ilk kabul edenler arasında Hz.Ömer’in kız kardeşi Fatıma Müslüman olduğunda henüz yirmi yaşlarında idi. Hz.Ebu Bekir’in kızları Hz.Aişe ve onun kız kardeşi Hz.Esma da ilk Müslüman sahabilerden olup Esma on yedi yaşında idi. Esma’nın adı ilk defa, Hz. Peygamber’in hicret hazırlıklarını sürdürdüğü sırada oynadığı rol dolayısıyla ön plana çıkmıştır. Hicret esnasında Hz. Peygamber ve Ebû Bekir’in üç gün saklandıkları Sevr Mağarasına geceleri yemek taşıyan Esma, kuşağını ikiye bölerek azık torbasının ağzını bağlamış ve bunun üzerine Allah Rasûlu: “Allah bu kuşağın karşılığında cennette sana iki kuşak versin.”diye iltifat etmiştir. Hz.Aişe de genç bir hanım olarak Hz.Peygamber’in zevceliğini yapmıştır. Hanımları arasında ona en yakın konuma sahip olduğu için en çok hadis rivayet eden sahabiler arasında zikredilmiştir. O, hadisleri nakledip şerhetmekle kalmamış aynı zamanda onun doğru anlaşılması hususunda ilmî tenkit zihniyetini ortaya koymuştur. Kuvvetli hafızası sayesinde Hz. Peygamber’in hadis ve sünnetinin daha sonraki nesillere ulaştırılmasında emsalsiz hizmetler ifa etti. Rivayet ettiği toplam 2210 hadisle, en çok hadis rivayet eden yedi sahabenin dördüncüsüydü. Kendisinden hadis nakledenlerin sayısı 200’den fazlaydı. Talebelerinden en az dörtte biri bayanlardan oluşmaktaydı.

O halde gençler, genç sahabilerin Hz.Peygamber’e saygısı, hürmeti ve bağlılığını örnek almalıdırlar. Hz.Peygamber’e muhabbet beslemeli ve ona itaatin Allah tarafından istenen bir emir olduğu şuuruna ermelidirler. Vesselam.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir