“Abdest almak için uygun bir yer bulamayan kadın nasıl abdest alır?

“Abdest almak için uygun bir yer bulamayan kadın nasıl abdest alır? Kolları, başı görünecek de olsa abdest alınmalı mıdır; yoksa abdestsiz namaz kılınabilir mi?”

“Abdest almak için uygun bir yer bulamayan kadın nasıl abdest alır? Kolları, başı görünecek de olsa abdest alınmalı mıdır; yoksa abdestsiz namaz kılınabilir mi?”

Bu soru, “dini bilgiler” veren bir internet sitesine sorulmuş. İşbu soruya da, tahmin edeceğiniz üzere, “tesettür meselesi” üzerinden cevap verilmiş. Yani, kadınlar ve onların namahremleriyle olmaları gereken ilişkiye gönderme yaparak, takınmaları gereken genel kurallara vurgu yapılmış.

Doğrusu hem bu soru hem de soruya verilen cevapta (teorik olarak) bir sıkıntı yok esasında. Ama öte yandan gözden kaçırılan oldukça önemli bir nokta var.

Abdest almak için uygun bir yer bulamayan kadın” çok uzakta değil, hemen yanıbaşımızda yaşıyor. Şehrin tam ortasında. Başka bir söyleyişle bu sorun, sanki kadınların evlerinden ama daha önemlisi camilerden uzak olduklarında ortaya çıkan bir sorun olarak görülüyor. Fakat ne yazık ki durum hiç de böyle değil. Sorunun merkezinde tam da camiler bulunmakta.

Yani bu soruyu soran hanım arkadaşlar uzayda yaşamıyor. “Şehirlik yerde” abdest almak için girdikleri camiide bu sorunla karşılaşıyorlar. Yani abdest almak için bin takla atıyorlar. Çünkü çoğu camide kadınların abdest alacakları yerler yok ne yazık ki.

Ama bu meseleyi anlamak için biraz daha derinlere gitmemiz gerekiyor galiba. Acaba kadınlar neden bir camide bile abdest almak için uygun bir yer bulamıyorlar?

Gidin evinizde namaz kılın!”

Şu cümle, belki de bizler için bir ipucu olabilir:

[Camiide namaz kılan hanımlara doğru] “Yahu, sizin eviniz yok mu, gidin evinizde namaz kılın!”

Şimdi, bazen insanların ağzından bir cümle çıkar ve sizi takatsiz bırakır. Normalde insanlar konuşurlar; bazen bağıra çağıra da olsa konuşur, birbirleriyle anlaşmaya çalışırlar. İnsanı hem insan kılan, hem de diğer insanlara yakınlaştıran halin adıdır konuşmak.

Ama işte, bu gibi bir cümle, karşınızdaki insanla olan yakınlığınızı neredeyse tamamen ortadan kaldırıyor. İrtibat kopuyor, temas yitiyor, sağırlık diz boyu oluyor.

Öyle bir hakikat kaybı ki…

Normal şartlar altında mümin bir erkekle mümin bir kadın arasında yegâne fark takvadır. Bizim dinden anladığımız en önemli hakikat belki de budur. Haddizatında takva da, bizatihi Rabbin katındaki bir sırdır. Çünkü ancak Allah, kalpleri ve onun gizlediklerini bilendir.

Ama mesele bu hakikatin somutlaşmasına, insanların yapıp ettikleri fiillere gelince böyle işlemiyordu. Emir/hakikat yukarıdan aşağıya gelinceye kadar baya bir boyut değiştiriyor, neredeyse esastaki manasını, ruhunu yitiriyordu. Ancak böyle bir hakikat kaybıdır ki hanımlara, “Gidip evinizde namazını kılın be!” dedirtiyordu bu adamlara.

Şimdi siz, “Yahu, üç beş tane kendini bilmezin söylediği bu ve benzeri cümleyi bütün herkese nasıl teşmil edebiliyorsun bre gafil!” diyorsunuz belki de. Ama keşke durum sadece benim gafilliğimden ibaret olsaydı. Keşke, mesele sadece nicelikle ilgili ve az olsaydı, keşke…

Bir şadırvanbaşı olsa başınızda her daim..?

Yine normal şartlar altında abdest, kelimenin en geniş anlamıyla, bir temizlenme eylemidir. Oysa şu anda hanım arkadaşlar (çok az cami haricinde), bu temizlikten pek nasiplenemiyorlar ne yazık ki. Çok küçük bir tuvalette, bütün temizlik adabından ve imkânından yoksun olarak abdest almaya, yani temizlenmeye, yani namaza hazırlanmaya çalışıyorlar. Hani neredeyse, hiç abdest almasalar daha iyi olur diyeceğim de, susuyorum.

Üstelik bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de bu şartlarda alın(amay)an abdest için para veriyorlar: Çok küçük bir alanda, temizlikten yoksun bir tuvalette (affınıza sığınarak söylüyorum) def-i hacet ihtiyacını gidermeden, yalnızca ve yalnızca abdest aldığı için para veriyorlar.

Para dediğimiz, ortalama 1 TL. Çok da önemli değil bir bakıma. Ama burada önemli olan bu paranın miktarı değil, onun neden ve ne şartlarda verildiği. Yahu elinizi vicdanınıza koyup söyleyin: Abdest almak için bir camide para verilmesi hak mıdır? Ey, Müslüman erkekler! Şadırvanı güzel erkekler! Dünyanın en güzel camilerindeki en güzel şadırvanlarda abdest alan arkadaşlar! Sizden, aldığınız her abdest için birisi para istese, bir şadırvanbaşı olsa başınızda her daim, ne yapardınız!

Üstelik bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de çok küçük bir alanda, bazen tıklım tıkış, temizlikten ve havalandırmadan yoksun, penceresiz bir ortamda namaz kılıyorlar bu kardeşler. Sakın, camide namaz kılan erkek sayısı daha fazla demeyin ne olur! Bir gün boyunca, bir caminin içerisinde, vakit namazları dâhil, kaç tane erkeğin namaz kıldığını, üstelik bunların nasıl bir sirkülasyonla camiyi kullandığını gözlemleyebilecek kadar namaz kıldık şu hayatta çok şükür…

En büyük eksiklik Diyanet’te değil, bunu talep etmeyen bizlerde

Öte yandan, çok şükür bu durumu fark eden yalnızca bizler değiliz. Diyanet’in Cami Hizmetleri Daire Başkanlığı’nın 2007’de başlayan, 2010’dan beri hızlanan bir dizi çalışmaları var. Ve bu konuda bir dizi alan araştırması yapıp raporlar yayınlamışlar. Allah razı olsun hepsinden!

Ama öte yandan burada da karşımıza -tahmin edeceğiniz üzere- bir sürü bürokratik engeller çıkmakta. Bazı camiler “tarihi mekân” statüsünde olduğu için, “tek bir çivi bile” çakılamıyor. Bu da örneğin kadınların abdest alacakları ve namaz kılacakları yerlerin iyileştirilmesi önünde büyük bir engel olarak duruyor ve bu konuda bir iyileştirilme yapılmasına mani oluyor.

Öte yandan bütün bu çalışmalar çok önemli ama eksik. Buradaki en büyük eksik yani sorumluluk hiç şüphesiz bizlere düşüyor. Eğer bu konuya dair bir sıkıntımız, hassasiyetimiz varsa, bulunduğumuz yerdeki camilerde bir çalışma yapmak için harekete geçmek hepimizin boynumuzun borcudur. Yani en büyük eksiklik Diyanet’te değil, bunu talep etmeyen bizlerde, hepimizde…

Bulunduğunuz yerdeki herhangi bir camide, hanımların abdest aldıkları ve bütün temizlik adabından yoksun “tuvaletler” için para verdiklerini, ayrıca namaz kıldıkları yerlerin de gerek küçüklüğünü, gerekse temizliğini dert ediniyorsanız siz de bir şey yapın.

Doğrusu, din, samimiyettir. Ve söz konusu bu samimiyet, bizi kendimizle yüz yüze getirip, bu meselenin düzeltilmesiyle ilgili bir şeyle yapmaya çağırmıyorsa, ortada büyük bir sorun var demektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir