Araştırmacılar hadis tarihini “hıfz, kitâbet, tedvin, tasnif” olmak üzere 4 kısma ayırmışlardır

Dr. İdris Tüzün Yazar Dr. İdris Tüzün 28 Aralık 2021

Araştırmacı Yazar Doktor İdris Tüzün; Bazı araştırmacılar hadis tarihini “hıfz, kitâbet, tedvin, tasnif” olmak üzere 4 kısma ayırmışlardır, dedi.

a.     Hıfz dönemi:

Sahâbîlerin bizzat Peygamberimizle beraber oldukları, onun sohbetine katıldıkları, her halini müşahede ettikleri, diğer ifadeyle Kur’an ve sünneti öğrendikleri dönemdir. Bu dönemde Peygamberimiz (s.a.v) kendisine nâzil olan âyetleri hemen yazdırıyor, fakat kendi sözlerinin yazılmasını yasaklıyordu.[2] Bazı âlimler bu yasağın hadislerin Kur’an’la karıştırılma endişesinden dolayı[3] veya insanlar hadislere yönelir, Kur’an ikinci planda kalır endişesiyle yasaklandığını söylemişlerdir.[4]

Bununla beraber Peygamberimizin hadislerin yazılmasını yasaklaması umumi bir yasak değildi. Nitekim bazı şahıslara yazı konusunda izin verdiği bilinmektedir. Örneğin Peygamberimiz genç sahâbîlerden Abdullah b. Amr’a hadislerini yazması için müsaade etmiş,[5] o da değişik zamanlarda yazdığı 1000 kadar hadisi es-Sahîfetü’s-Sâdıka isimli bir cüzde toplamıştı.[6] Ayrıca Peygamberimiz zaman zaman bazı anlaşmalar ve mektuplar da kaleme aldırıyordu. Bu yazılı vesikalar Muhammed Hamidullah tarafından toplanmış ve Vesâiku’s-Siyâsiyye adıyla bir kitap haline getirilmiştir.[7]

b.     Kitâbet dönemi:

Peygamberimizin vefatından hicrî 100 yılına kadar süren zaman dilimidir. Peygamberimizin vefatından sonraki bu dönemde bazı sahâbîler hadisleri yazmış veya yazdırmış, fakat bazı sahâbîler hadislerin yazılmasına karşı çıkmışlardır. Hadislerin yazılmasına karşı çıkanlar hadislerle meşgul olanların, Kur’an’ı ikinci planda bırakacağını gerekçe olarak göstermişlerdir. Örneğin Zührî’nin hocası Urve b. Zübeyr’den yaptığı bir rivâyet bu doğrultudadır. Bu rivâyete göre Hz. Ömer hilafeti döneminde hadisleri yazdırmak istedi. Bunu Peygamberimizin ashâbıyla istişare etti. Onlar da yazılması lehinde fikir beyan ettiler. Hz. Ömer bir ay kadar istihare yaptıktan sonra “Ben sünnetleri yazdırmak istiyordum, fakat sizden önceki milletleri düşündüm. Onlar birtakım kitaplar yazdılar, sonra da o kitaplara yöneldiler ve Allah’ın kitabını bıraktılar. Allah’a yemin olsun ki, ben herhangi bir şeyi Allah’ın kitabıyla karıştırmayacağım” diyerek sünnetleri yazdırmaktan vazgeçti.[8]

Hadislerin yazılmasına karşı çıkan diğer sahâbîler de Hz. Ömer’in endişesine iştirak ederek, insanların hadislere yönelip, Kur’an’ı ikinci plana atmalarından çekinmişlerdir.[9] Yoksa onlar hadisin dinin bir kaynağı olduğunu inkâr ediyor değillerdi.

Bununla beraber hadislerin yazılmasını yasaklayan sahâbîlerin daha sonraları bu düşüncelerinden vazgeçmişler ve bazı hadisleri yazmışlar veya yazmaya teşvik etmişlerdir. Örneğin daha ince yazıya karşı çıkan Hz. Ömer’in ve oğlu Abdullah’ın “İlmi yazarak bağlayın!” dedikleri[10], İbn Mes‘ûd’un hadislerin yazılmasına karşı çıktığı halde,[11] oğlu Abdurrahman’ın babasının vefatından sonra bir kitabı göstererek bunun bizzat babası tarafından yazılmış olduğuna yemin ettiği rivâyet edilmiştir.[12] İbn Abbas’ın da hem yazmaya karşı çıktığına hem de teşvik ettiğine dair farklı ifadeleri vardır.[13] Ebû Hüreyre’nin de hem yazıya karşı çıktığı[14] hem de talebesi Hemmâm’a hadis yazdırdığı hem de kendisinin bizzat yazdığına dair rivâyetler vardır.[15] Bütün bu rivayetler onların ilk dönemlerde hadislerin yazılmasına karşı çıktığını, fakat zaman ilerledikçe bazı hadislerin unutulduğunu görerek yazdıklarını veya yazmaları için etraflarındaki insanları teşvik ettiklerini göstermektedir.

Yapılan araştırmalarda hadislerin yazılmasına karşı çıkan sahâbîlerin azınlıkta kaldığı görülür. Çoğunluğu teşkil eden sahâbîler, hadislerin yazılmasında hiçbir mahzur görmemişlerdir. İçlerinden bir kısmı -örneğin Hz. Ali, Enes, Câbir- bizzat hadisleri yazmışlar, bazıları da etraflarındakilere hadisleri yazmaya teşvik etmişlerdir. Mustafa el-A‘zamî İlk Devir Hadis Edebiyatı adıyla tercüme edilen kitabında hadisleri yazan 50 kadar sahâbenin ismini vermektedir.[16]

Fakat bu dönemde yazılan hadislerin küçük cüzler (sahifeler) şeklinde olduğunu, büyük bir yekûn tutmadığını ve bütün hadisleri toplamaya yönelik bir faaliyet olmadığını da belirtmemiz gerekir.

c.      Tedvin Dönemi

Bilindiği gibi Peygamberimiz zamanında nâzil olan sûre veya âyetler yazılıyordu, fakat bu yazılanlar dağınık haldeydi ve bir kitap haline getirilmemişti. Peygamberimizin vefatından sonra Hz. Ömer’in teklifiyle Hz. Ebû Bekir zamanında Kur’an, toplanıp iki kapak arasında bir araya getirilmiştir. Kur’an’ın cem’inden yaklaşık 90 yıl sonra benzer bir faaliyet de hadisler için yapılmaya çalışılmıştır. Hz. Ömer Kur’an’ın cem’i konusunda girişimde bulunduğu gibi, onun ismiyle müsemmâ olan torunu Ömer b. Abdülazîz de tâbiîn âlimlerinden İbn Şihâb ez-Zührî’nin desteğiyle ezberlerde, sahifelerde, cüzlerde dağınık olan hadisleri toplayıp bir araya getirerek, hadislerin bütününü kaybolmaktan kurtarmaya çalışmıştır. Hadislerin bütününü toplamaya yönelik bu faaliyete de tedvin denilmiştir.

Ömer b. Abdülazîz’in resmî olarak hadislerin tedvini için emir verdiği bilinmektedir. Fakat ondan önce Mısır valisi olan babası Abdülaziz b. Mervân da (ö. 86/705) benzer bir teşebbüste bulunmuştur. Rivâyet edildiğine göre Abdülaziz b. Mervân 70 kadar Bedir ashâbıyla görüşmüş olan Hıms âlimlerinden Kesîr b. Mürre’ye (ö. 75/694 [?]) bir mektup yazmış ve mektubunda sahâbîlerden duymuş olduğu bütün hadisleri yazıp kendisine göndermesini istemiş, yalnızca Ebû Hüreyre’nin rivâyetleri kendisinde olduğu için onu istemediğini de belirtmiştir. Hicrî 70 ile 80 yılları arasında vefat eden Kesîr b. Mürre bu emre icabet etti mi, etmedi mi, ettiyse ne kadar hadis yazdı veya hangi hadisleri yazdı, bu konuda kaynaklarımızda maalesef herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.[17]

Abdülaziz b. Mervân’ın yaptığı veya yapmak istediği hadisleri toplama isteğinin onun oğlu Ömer’de de olduğunu görüyoruz. O da babası gibi hadisleri toplama teşebbüsünde bulunmuş, üstelik bunu şahsi bir iş olarak değil, devletin resmî emri olarak gerçekleştirmek istemiş ve bunda başarılı da olmuştur.

Hicrî 99 yılında hilafete geçen Ömer b. Abdülazîz, o yıllarda sahâbîlerin büyük bir kısmının vefat etmesiyle, sünnetin yok olmasından endişe etmiş ve bunun önüne geçmek için çareler aramıştı. Bu sebeple başta Medine valisi ve âlimleri olmak üzere her tarafa mektuplar yazarak hadislerin yazılarak toplanması için emirler verdi.[18] Buhârî’nin rivâyetine göre Ömer b. Abdülazîz’in, Medine Valisi Ebû Bekr b. Hazm’a (ö. 117/735) gönderdiği mektup şöyledir: “Rasûlullah’ın hadislerini araştır ve bulduklarını yaz! Zira ben il­min yok olmasından ve âlimlerin göçüp gitmesinden korkmaya başladım. Yazma esnasında Peygamber’in sözünden başkasını kabul etme! Bir de (âlimlere söyle) ilmi yaygınlaştırsınlar. Meclislere otursunlar ve bilenler bilmeyenlere öğretsin. Çünkü ilim gizli bir şey hâline getirilmedikçe yok olmaz”.[19] Bazı rivâyetlerde halife “Senin yanındaki (Medine’deki) hadisleri yaz ve bana gönder” diyordu.[20]

Bu konuda İmam Mâlik’de şöyle demiştir: “Ömer b. Abdülazîz şehirlere sünnetlerin ve fıkhın öğretilmesi için mektuplar yazıyordu. Medine ehline de daha önceki uygulamaları ve bunlarla amel edip etmediklerini soruyordu. (Vali) Ebû Bekir b. Hazm’dan da sünnetleri kendisi için cemedip, yazıp göndermesini istedi. İbn Hazm kitapları yazdı, fakat Ömer’e gönderemeden önce Ömer vefat etti.”[21]

Bazı rivâyetlerden halifenin hadislerin toplanması için yalnızca Medine valisine mektup göndermekle yetinmediği, başkent Şam’da da bir kurul oluşturarak hadisleri yazdırdığı anlaşılmaktadır. Bu kurulun başında da İbn Şihâb ez-Zührî bulunmakta idi. O, bu konuda şöyle demiştir: “Ömer b. Abdülazîz, bize sünnetlerin toplanmasını emretti. Biz de ona defter defter yazdık.”[22] Halife bu kurulun çalışmasına zaman zaman iştirak ediyor ve görüş beyan ediyordu. Ebü’z-Zinâd şöyle der: “Ömer b. Abdülazîz’i gördüm. Âlimleri toplamıştı, onlar da sünnetten bazı şeyleri toplamışlardı. Ömer bu sünnetleri gözden geçiriyor ve kendisiyle amel edilmeyen bir şey geldiğinde ‘Bu fazlalıktır (bunu geçiniz!) amel buna göre değil’ diyordu.”[23]

Zührî, sünnetlerin toplanmasından sonra, Ömer b. Abdülazîz’in idaresi altında bulunan her yere bu defterlerden birer nüsha gönderdiğini söylemiştir.[24] Yukarıda da geçtiği gibi, Medine Valisi Ebû Bekr b. Hazm, hazırladığı kitabı bitirmeden Ömer b. Abdülazîz vefat etti. Yazılanlar valinin elinde kaldı. İmam Mâlik, Medine Valisi Ebû Bekr b. Hazm’ın oğluna yazılan kitabın ne olduğunu sorduğunu, oğlunun da “Kayboldu” dediğini zikreder.[25]

Sonuç olarak Ömer b. Abdülazîz’in hadisleri toplama isteğini yerine getiren yalnızca İbn Şihâb ez-Zührî oldu. Bu yüzden o, “Bu ilmi benim tedvinimden önce hiç kimse tedvin etmedi”[26] demiştir. İmam Mâlik ve Abdülaziz b. Muhammed ed-Derâverdî (ö. 187/803) “İlmi (hadisi) ilk tedvin eden İbn Şihâb’dır.” diyerek buna işaret etmişlerdir.[27]

Tedvin döneminin Ömer b. Abdülazîz’in emriyle başladığı ve tedvin döneminin en mühim şahsiyetinin Zührî olduğunda kaynaklarımızda ittifak vardır.

Bütün bunlara ilaveten Ömer b. Abdülazîz’in başlattığı bu faaliyet, âlimler arasındaki “hadisleri yazalım mı, yazmayalım mı?” tartışmasını büyük oranda bitirmiştir. Sahâbe ve büyük tâbiîn döneminde, hâfıza, hadislerin naklinde en önemli vasıta iken, Zührî’nin hadisleri tedvininden sonra hâfıza önemini kaybetmemekle beraber, yazı onun önüne geçmiştir denilebilir. Artık ikinci yüzyıldan itibaren -itiraz eden çok az muhaddis haricinde- bütün muhaddisler hadisleri yazmaya başladılar. Örneğin Zührî kendisinden hadis almak isteyenlere kendi yazılı nüshasını veriyor veya ona ait istinsah edilmiş bir metin ona getiriliyor, ondan rivâyet için izin istiyorlar, o da izin veriyordu. Zührî’nin muasırı pek çok muhaddisin de yazılı hadisleri naklettikleri kaynaklarda geçmektedir.[28] Bunda Ömer b. Abdülazîz’in devlet başkanı sıfatıyla verdiği emir, onun Hz. Ömer’in torunu oluşu, ilmi, zühd ve takvâsı, kendi döneminde Emevîlerin zulümlerini bitirmiş olması, Zührî gibi bazı âlimlerin bu konuda ona destek olması, sahâbîlerin büyük bir kısmının ve ilk tâbiîn neslinden olanların bir kısmının vefatıyla hadislerin yok olmaya başlaması endişesi, uydurma faaliyetlerin artması gibi olayların etkisi olmuştur demek mümkündür.

Bu dönemden sonra artık –tâbiînden birkaç kişi hariç- bütün âlimler hadisleri yazmaya, hatta oldukça hacimli ve konulara göre tasnif edilmiş kitaplar oluşturmaya başladılar. Bu faaliyet daha sonra “Tasnif Dönemi” olarak isimlendirilmiştir.

Hadis ilmindeki tedvin daha sonra diğer ilimlerinde tedvinini netice vermiştir.

d.     Tedvin ve Oryantalistler

Hadislerin yazılması istisnai de olsa peygamberimiz döneminde birkaç sahâbîyle başlamıştır. Peygamberimizin vefatından sonra sahâbe arasındaki ihtilafa rağmen çoğunluk yazıya taraftar olmuştur. İkinci yüzyılın başında tedvinle resmileşmiş, daha sonra yaygınlaşmıştır. Yukarıda bu konu hakkında bilgi sunuldu. Kaynaklarımızda tedvinle ilgili yeteri kadar sahih deliller olduğu halde, bir kısım şarkiyatçılar, bu delilleri mümkün mertebe görmezden gelerek veya çürütmeye çalışarak, hadislerin ikinci yüzyıl sonlarına doğru yazıldığını göstermeye çalışmışlardır.

İngiliz W. Muir (ö. 1905) İslâm’ın ilk yüzyılında çok azı hariç hadislerin yazılmadığını, Emevîlerin sonlarına doğru hadis yazımı başladığını savunmuş, ilk siyer ve hadis kitaplarının Abbâsîler döneminde yazıldığını iddia etmiştir.[29] Reinhard Dozy (ö. 1883), hadislerin ikinci yüzyılda, Duncan Black Macdonald (ö. 1943), ikinci yüzyılın ortalarında, Regis Blachere (ö. 1973), ikinci yüzyılın sonunda, Alfred Guillaume (ö. 1965), Emevîler zamanında ve daha sonraki dönemde yazılmaya başladığını söylemişlerdir.[30]

Oryantalistlerin hadislerin yazımını mümkün mertebe geç başladığını gösterme çalışmaları, Nabia Abbott (ö. 1981), Fuad Sezgin ve M. Mustafa el-A’zamî gibi ilim adamları tarafından yazılan kitaplarla tenkit edilmiştir. Abbott, başlardan itibaren şifahi rivâyetle yazılı rivâyetin beraberce devam ettiği fikrini savunmuş, Sezgin Buhârî’nin Kaynakları’nda, A’zamî de İlk Devir Hadis Edebiyatı ismiyle tercüme edilen Studies in Early Hadith Literatüre adlı kitabında hadislerin Peygamberimiz devrinden itibaren yazıldığını ispat eden malzemeleri derlemişlerdir.[31]

Kaynakçalar:

[1] İsmail Lütfü Çakan, Hadis Edebiyatı, s. 3. İbrahim Canan, bunu “tesbit, tedvin, tasnif ve Tehzib” safhaları olarak sınıflandırmaktadır. Bkz: Kütüb-i Sitte Terceme ve Şerhi (Ankara: Akçağ Yayınları, 1995), 1/5.

[2] Müslim, Zühd, bab 16, hn. 72 (3004); Dârimî, Mukaddime, 42/456, 457; ayrıca bkz: Ahmed Yücel, “Hadislerin Yazılmasıyla İlgili Rivâyetlerin Tenkit ve Değerlendirilmesi”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 16-17, 1997-1998, s. 91-121.

[3] Süyutî, Tedrîb, s. 354.

[4] Müsned, 3/12. Ayrıca bkz: Ahmed Yücel, a.g.m.

[5] Dârimî, Mukaddime, 43/490.

[6] Veysel Özdemir, Abdullah b. Amr ve Es-Sahifetü’s-Sâdıka’sı (Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2008), s. 64.

[7] Kitabın tercümesi Beyan Yayınları tarafından yapılmıştır.

[8] Ma‘mer, el-Câmi‘, 11/257, hn. 20484; Hatîb, Takyidu’l-İlm, s. 49; İbn Abdilber, Câmi‘, 1/274; Süyutî, Tedrîb, s. 354; bu rivâyetin tenkidi için bkz: A‘zamî, İlk Devir Hadis Edebiyatı, s. 55.

[9] Dârimî, Mukaddime, 42/475, 486; İbn Abdilber, Câmi‘, 1/268 vd.

[10] Dârimî, Mukaddime, 43/503, 504; İbn Abdilber, Câmi‘, 1/308.

[11] Dârimî, Mukaddime, 42/475, 483. İbn Abdilber, Câmi‘, 1/276, 283.

[12] İbn Abdilber, Câmi‘, 1/311.

[13] Dârimî, Mukaddime, 43/505, 506, 510; İbn Abdilber, Câmi‘, 1/275, 280, 316,

[14] Dârimî, Mukaddime, 42/478.

[15] İbn Abdilber, Câmi‘, 1/313, 324.

[16] A‘zamî, İlk Devir Hadis Edebiyatı, s. 34-57.

[17] Accâc, es-Sünnetu kable’t-tedvîn, s. 373.

[18] Abdullah b. Dînâr kanalıyla Ömer b. Abdülazîz’in hadislerin toplanması için Medine valisine, Medinelilere ve bütün beldelere mektup gönderdiği şeklinde değişik rivâyetler gelmiştir. Ömer b. Abdülazîz üç şekilde mektup göndermiş olması mümkündür. Bkz: Dârimî, Mukaddime, 43/493, 494; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 1/257; KoçyiğitHadis Tarihi, 203, 204.

[19] Buhârî, İlim, 34.

[20] Dârimî, Mukaddime, 43/493, 494. Aynı mealde bir mektubun Basra Valisi Adiy b. Ertat’a gönderildiği rivâyet edilmiştir. Bkz: Ebû’ş-Şeyh, Tabakâtu’l-muhaddisin fi’l-İsbehan (Beyrut: Müessesetu’r-Risale, tsz), 2/190.

[21] Fesevî, Târîh, 1/443.

[22] İbn Abdilber, Câmi‘, 1/331.

[23] Kâ‘bî, Kabulu’l-ahbâr, 1/117; Muhammed Accâc el-Hatîb, es-Sünnetu kable’t-tedvîn, s. 330.

[24] İbn Abdilber, Câmi‘, 1/331.

[25] Fesevî, Târîh, 1/443; İbn Hacer, Tehzîb, 7/312

[26] Kettânî, Hadis Literatürü, s. XXXVIII.

[27] İbn Abdilber, Câmi‘, 1/320, 331.

[28] Fuat Sezgin, Buhârî’nin Kaynakları, s. 61.

[29] Özsoy Demiray, Belkıs, İngiliz Müsteşrik William Muir’in Siyer Kaynaklarına Yaklaşımı, İSTEM: İslâm, San‘at, Tarih, Edebiyat ve Mûsikîsi Dergisi, 2017, cilt: XV, sayı: 30, s. 400 vd.

[30] Ahmet Yücel, “Kitâbet”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 202), 26/81.

[31] Bekir Kuzudişli, Oryantalizm ve Hadisle İlgilenen Bazı Oryantalistler, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi [Darulfunun İlahiyat], 2003, sayı: 7, s. 154.